31 Ağustos 2008 Pazar

Sardis


Sardis'in, üstelik Lydia'nın ve Lydialıların adı, Homeros'ta geçmez. İlliada'ya göre, Troia savaşları çağında ( yaklaşık İÖ 1200 ) o yöredeki halkın adı Maiones, yörenin adı da Maionia (Maiones Yurdu ) idi. Ancak, Homeros'un Sardis'i anmaması, Troia savaşları çağında kentin henüz var olmamasından değil, başka bir ad taşımasından ve İlliada'da o adla anılmasından iler gelse gerektir. Çünkü, Gediz Ovasının Marmara Gölü-Bozdağ arasındaki bölümü, tüm Anadolu'nun en bereketli yörelerinden biridir. Ve burada, özellikle Marmara Gölünün batı ve güney kıyılarında daha tarih öncesi çağlarda yerleşme merkezleri kurulduğu, 1967 yılında yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılmıştır. O yıl, gölün güney kıyısında, Tekelioğlu Köyünün 800 m kadar batısında göle uzanan Ahlatlı Tepecik çıkıntısında yürütülen kazılar, orada, İÖ 3. binyılın ikinci yarımında yoğun yerleşme bulunduğunu kesinlikle kanıtlamıştır. Sardis kenti tarihçesinin en azından İÖ 1200 dolaylarına uzandığı da yine kazılar sonucunda anlaşılmıştır. 1966'da, Lydia Çukuru diye anılan ve "tunç öteberinin çıktığı ev" (house of bronzes) kalıntılarını da içeren kazı yerinde, İÖ 1200-900'e tarihlenen sub-miken ve proto-geometrik çanak çömlek bulunmuştur. Tarihçesinin ilk döneminde, Sardis'in Helenlerce kullanılan adının ne olduğu kesinlikle saptanamamıştır. Homeros'un andığı, o yörede bulunan iki kent, Tarne ve Hyde kentlerinin her biri için " bu sonradan Sardis adını alan kenttir" görüşü öne sürülmüştür.Sardis, batı Anadolu ilkçağ tarihçesinin bilinen döneminin kentlerinden biri, hatta çoğu zaman birincisi olmuştur. Kent, altın çağını Lydia krallığının başkentiyken, özellikle krallığının çok güçlü olduğu dönemde, son kral Kroisos'un döneminde yaşadı. Çağdaş halk masallarımızda Kaarun adıyla anılan Kroisos'un zenginliğini yaratan en önemli gelir kaynaklarından bir. Paktolos / Sart Çayı'nın getirdiği altın kırıntılarıydı. Sophokles, bir yapıtında (philoktetes,dize 394) "Toprak, Zeus'un bile anası, sen ki altını bol Poktolos'a hükmedersin." diyor. Bu çay, Sardis'in içinden geçiyordu ve kyısında altın kırıntılarını toplayıp işleme yerleri kurulmuştu. Yazık ki, Paktolos, daha Strabon Çağı'nda, yani İS 1.yüzyıl başlarında artık altın kırıntısı getirmez olmuştur.Sardis, İS 17 yılındaki depremde büyük zarar gördü ve Roma imparatoru Tiberius'un yardımı ile, onarılıp yenilendi. Bunu izleyen yıllarda Pax Romana ( Roma İmparatorluğu'nun, tüm topraklarında sağladığı barış) batı Anadolu'nun bir çok diğer kenti gibi Sardis'in de çok gelişmesine yol açtı. Bugün kazıların ortaya çıkardığı kalıntıların çoğunluğu o dönemden kalmadır. Hristiyanlığın ilk yüzyıllarında da Sardis önemini korudu. Batı Anadolu'da ilk kurulan ünlü 7 kiliseden biri (burada kilise sözcüğüyle yapı değil, inananlar topluluğu anlatılıyor) buradaydı. Sonra kent, Bizans İmparatorluğu'nun önemli bir piskoposluk merkezi oldu. Ancak batı Anadolu'yu talan eder, yakıp yıkarken kente büyük zarar verdiler. Sardis, 1402'de Timur orduları tarafından talan edildi, yakılıp yıkıldı ve bir daha kalkınamadı. Belki bunda, Osmanlı egemenliğinin o ilk yüzyıllarında, Manisa'nın çeşitli nedenlerle gelişmesi, bölgenin metropolis'i (ana kenti) durumuna gelmesi de bir etken olmuştur. Sönükleşen kent, yüzyıllar boyunca akropolis tepesinden akıp duran, özellikle yağmur yüzünden sürüklenen gevşek toprakların altına yavaş yavaş gömüldü. Tarihsel akropolis surlarının çoğu bölümü de, altındaki toprakla birlikte, aşağıya doğru göçüp gitmiştir.
İzmir-Ankara ana yolunda Paktolos / Sart çayı üzerindeki köprüden geçer geçmez, sağa sapan ve akarsu kıyısını izleyen asfalt yüzeyli bir yol görürsünüz. Kavşaktaki levhanın gösterdiği gibi, bu yol, pek az ilerideki Artemis tapınağına gider. O yola giriniz. Önce, sağınızda yol ile Paktalos / Sart çayı arasında, Roma ve Bizans çağlarından kalma ev, kilise vb.yapı kalıntılarını göreceksiniz. Biraz ilerleyince, bu kez solunuzda, yamaçta, " Piramid mezara gider" levhasını görürsünüz. Oradan tepeye tırmanınız. Birkaç dakika sonra, günümüze yalnız alt bölümleri ulaşabilmiş piramid biçimli mezara gelirsiniz. Yapılış biçimine bakılarak bunun, bölgede İran egemenliği çağından, belki İÖ .yüzyıldan kalma olduğu sanılıyor. Özellikle ilgi çekecekyönü, içindeki kemerli mezar odasının duvarlarında tavus kuşu ve diğer kuş resimlerinin bulunmasıdır. Yine yola ( Artemis tapınağına giden yola ) dönünüz. Orada bu kez yolun diğer yanına, oradan da Sart Çayı'nın öteki kıyısına geçer ve karşınızdaki tepenin doruğu yönünde yürürseniz, tepenin eteği ile doruğu arasında, Lydia çağının nekropolis'ini (mezarlığını ) göreceksiniz. Buradaki mezarlar genellikle, dağa oyulmuş bir geçit, geçitin sonunda yaklaşık 2 m yüksekliğinde bir kapı boşluğu; bunun arkasında, kaya içine oyulmuş bir mezar odası biçimindedir. Ölü, mezar odasında çoğu kez bir terra kotta ( pişmiş toprak ) lahit içine yerleştiriliyordu.
Bir kez daha yola dönünüz ve yolun sonuna kadar ( birkaç yüz metre ileridedir) gidiniz. Kent kalıntıları arasında en ilginç olanının, Helenistik Çağdan ( İÖ son 3 yüzyıl ) kalma Artemis Tapınağının yanına gelmiş olacaksınız. Yol ile tapınak arasındaki sunak, tapınaktan daha eskidir. Büyük serüveni Xenophon'un Anabasis'inde anlatılan Genç Kyros, kendisiyle savaşıma giren bir yakınını, Orontas'ı burada bağışlamış, Orontas bu sunakta ondan özür dilemiş ve Genç Kyros'la elele tutuşarak ona bağlılık andı içmişti. (Anabasis,1 VI 7) Artemis Tapınağı'nın güney köşesinde 4.yüzyıl yapısı bir kilisenin kalıntıları vardır. Buradan başlayarak yamaç yukarı, akropolis tepesinin eteği boyunca güney yönüne ilerleyiniz. Orada, bir dere daha doğrusu akıntı yatağı bulacak ve hayli zaman onu, patika imiş gibi izleyebileceksiniz. Bu hafif tırmanış, sizi önce, akropolis'e gerçek tırmanışı en az zahmetle yapabileceğiniz yere, akropolisin güney yamacına götürecek, üstelik oraya gidinceye kadar bir hayli yükseğe çıkmanızı sağlayacaktır. Orada, akropolisin güney parçalarını, daha doğrusu ilkçağ akropolisi güney yanına yerleşmiş ortaçağ kalesi bölümlerini göreceksiniz.
Toprağın olağanüstü yumuşaklığı ve akıcılığı nedeniyle, akropolisteki ilkçağ surlarının, İÖ 547 tarihinin (son araştırmalar İÖ 546 tarihi yerine İÖ 547 tarihinin verilmesini gerektiriyor) aşağıda, ovada yapılan meydan savaşında yenilen, ama ordusuyla düzenli biçimde çekilmeyi başaran son Lydia kralı Kroisos'un, İran şahı Büyük Kyros'a karşı kendini savunmak için kapandığı kalenin; hatta, Kroisos kalesiyle ne ölçüde aynı olduğunu bilmediğimiz, İskender çağındaki, İskender'in çıktığı gördüğü, hayran kaldığı kalenin hemen hemen hiçbir parçası günümüze ulaşmamıştır. Ortaçağ kalesinin bile yalnız bu güney yandaki bölümleri ayakta kalabilmiştir. O bölümlerin altına kadar tırmanış, yorucu olmakla birlikte, pek zor değildir. Buna karşılık onlara yaklaşmak ve kalenin içine girmek, hele hele içine girince güney yandaki en sağlam kalmış bölümlere geçmek, yalnız zor değil, eni konu tehlikelidir.
Akropolis tepesinden aşağı, Artemis tapınağının yoluna inelim; geldiğimiz yolu izleyerek, Paktolos Sart Çayı'nın yakına çıkalım. Ana yolda, doğu yönünde biraz yürüyünce, anayolun sol yanında, onarılarak eski görkemine kavuşturulmuş pek güzel bir yapı göreceksiniz. Lise işlevi gören bu Gymnaseion'nun doğu bitişiğinde, onun avlusuna (palaestra) eklenmiş durumda. İS 3.yüzyıldan kalma bir Musevi tapınağının (sinagog) kalıntıları vardır. Böylece o çağda Sardis kentinde önemli bir Musevi topluluğunun bulunduğu ortaya çıkıyor. Akropolis tepesinin eteğinde, ilkçağ kenti tiyatrosunun ve Stadeion kalıntıları vardır. Ordan ana yola inince diğer yanda hamam kalıntılarına rastlarız. Bunlar da Roma ve Bizans çağlarından kalmadır.

ASSOS ATHENA TAPINAĞI'NIN PLANI

Yapının inşası 6.yy.ın 2. yarısında başlamış. Tapınak kentin koruyucusu olan Tanrıça Athena’ya ithaf edilmiştir. Assos’un kendine özgü yerli taşından yapılan tapınak için akropolisin yüzeyi düzeltilmiş ve yapı kuzeybatı – güneydoğu yönünde oturtulmuştur, giriş cephesi ise Anadolu geleneğine uygun olarak doğuya bakar. Tapınak dikdörtgen planlı bir içyapı ile dışta onu çevreleyen tek sıra sütundan oluşmaktadır. 6x13 sütunlu peripteros planlıdır. Doğu yönünde eski Hellen tapınaklarında bulunması gereken altara rastlanmamıştır. Bu altarın Bizans çağında sökülüp, yıkıldığı tahmin edilmektedir. Tapınak iki basamaklı bir krepise oturmaktadır. Bu iki basamaklı yükselti doğuda bir podyum biçimini alır. Basamaklar 28 cm yüksekliğindedir ve rıht yüzeyine, kabartma olarak polygonal desen yapılmıştır. Sütunların oluşturduğu stylobat yüzeyi 30x14 metre ölçülerinde ve 1/2.15 oranındadır. İç yapı 22x8 boyutunda ve 1/2.8 oranındadır. İç yapı pronaos (ön oda), ve naos denen kutsal odadan oluşur. Ön odanın iç genişliği 6.65 metre, derinliği 3.30 metre dir. Girişte duvar uçları (anta) arasında iki sütun vardır. Bu sütunlar 91 cm çapında ve 18 oluklu dor sütunlarıdır. Naos’a giriş 1.65 metre genişliğindeki, çift kanatlı olduğu düşünülen bir kapıdandır. Duvar taşları sökülerek başka yapılarda kullanılmış olduğu için bugün 66 cm kalınlığındaki Naos duvarının sadece yerdeki izi kalmıştır. Yapıyı çeviren sütun sıraları 6x13’er sütundan oluşmaktadır. Toplam 34 sütunun 32’sinin başlığı bugün sağlam olarak bulunabilmiştir. 4.30 metre yüksekliğindeki başlıksız sütunlar, başlıkla birlikte 4.78 metreye ulaşmaktadır. Sütun yüksekliği stylobat genişliğinin 1/3’üdür.Sütunlar 60 cm’den 1.40 cm’e kadar değişen yükseklikteki parçalardan oluşmaktadır. En alt çap 91 cm, en üst çap ise başlık altında 64 cm’dir. Entasis belirgindir. Sütunlar 16 olukludur, oluklar arası keskin sırt (arris) stylobat kenarına dik gelmektedir. Sütunlar arası, dar yüzeylerde merkezden merkeze 2.61 metre, yanlarda 2.45 metredir. Sütun sırası ile naos duvarı arası pteroma geniş bırakılmıştır (3.03 metredir). Naos’ta bulunan Helenistik Dönem çakıl mozaik döşeme ve tapınağın sunağı kazılarda ortaya çıkarılmış fakat daha sonra kaybolmuştur. Assos Athena Tapınağı planı açısından arkaik çağın özelliklerini yansıtır fakat mimarisi açsından bunları söyleyemeyiz.

Hiç yorum yok: